29 Aralık 2011 Perşembe

Bir Kitap Yazdım, Başıma Geldi! (?)

Vaaay! Okuyunca işte böyle bir tepki verdiğim bir röportaj, bugünün bendeki konusu...


Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk


Orhan Pamuk'un romanlarından "Masumiyet Müzesi" bugüne kadar alışık olduğumuz tarzda bir aşkı anlatmaz. Roman, eski Türk filmlerinin İstanbul'u tadındadır, 1970'lerin ortalarında, İstanbul sosyetesinin iki genci evlenmek üzeredir. Bu iki genç; benzer aile yapılarındadır, ikisi de yurtdışında okumuştur: Kemal ve Sibel. Sibel'e hediye bir çanta almak isteyen Kemal, bir Nişantaşı butiğinde tezgahtarlık yapan Füsun ile karşılaşır. Füsun aslında Kemal'in uzaktan yoksul bir akrabasıdır. Kemal için hayat, bu butikten sonra öyle yerlere gidecektir ki, okur her noktada ona içinden "Dur artık!" diye bağırır. Kemal için Füsun, hastalıklı bir aşka dönüşür, hayatsa takıntılar silsilesine. Bence bu kitabı okumalısınız, konu gerçekten ilgi çekici, sizi saracak. Bu kitabı tavsiyem üzerine okuyan herkesten, nasıl kitap sohbetleri yaparak kitabı okuduğumuzu anlatan yorumlar bekliyorum :) Nelere aşırı sinirlendik, neleri sanki biz yaşıyormuşuz gibi tepkiler verdik... Bir ara hayatımızın baş köşesinde duran Kemal, Sibel ve Füsun'u gerçekten yaşıyor sananlar, hatta kitap bittiğinde bu kişilerin gerçekte olmadığına inanmayanlar yorum yapsın lütfen :)

Beni sorarsanız, ben kitabın meşhur sahnesi Kemal ve Sibel'in nişanının anlatıldığı yerlere kadar, 1970'lere döndüğümüzü sanıyordum. Kemal değişik adamdı, sanatla ilgilendiği sayfaları yalayıp yuttum. Sibel iyi kızdı, yalıda Kemal'le beraber yaşamaya başladıklarında her şeyin düzelmeyeceği korkusu beni sarmıştı. Füsun dünyanın en sıradan insanıydı, öyle bir insan için, gerçekten Masumiyet Müzesi açılacak olmasına kendi de duysa inanamazdı. 592 sayfa, 3 bin 71 paragraf, 140 bin 366 kelimeden oluşan kitaptı, şansım olsa yeniden okurdum, ama maalesef okumam gereken daha çok kitabım var. Bilseydim konuya giren her nesnenin altını çizerek okurdum, o şansı kaçırdım, Masumiyet Müzesini gezerken kafamı tekrar duvarlara vuracağım. "Paragrafları saydın mı?, kelimeleri saydın mı?" diyenler varsa aranızda, ben saymadım ama bu kitapta daha nelerin sayıldığına inanamayacağınızı söyleyeyim. Orhan Pamuk, aralara "Dikkatli Okuyucu"ya notlar da koymuş, bazen "Ben direk hatırlıyorum, hiç gözden kaçırmadım" diyebilirsiniz, bazen de o kadar ayrıntıyı, mümkün değil, hatırlamaya çalışmazsınız. 


Orhan Pamuk romanları için düşündüğüm bir şey var. Eğer düzenli okursanız, kitapları bir çırpıda bitirirsiniz; eğer okumaya uzun aralıklar verirseniz, kitabı yeniden kütüphanenize koyun ve zamanı gelene kadar kapağını açmayın. Çünkü ara verdiğiniz için hatırlamadığınız ayrıntılar yüzünden kitaba bir daha konsantre olmak çok güçtür, ve kitaplarda bir sürü ayrıntı vardır, aslında hepsi sonradan çok önemli olacaktır. Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk okumaya başlamak için süper bir tercih, ama ara verirseniz bana hak vereceğinizi düşünüyorum.

Kiran Desai - Orhan Pamuk
Ben Masumiyet Müzesini, çıkar çıkmaz aldım, hemen okumaya başladım. O dönemde Orhan Pamuk'un hayatında meşhur Hintli yazar Kiran Desai vardı. İlişkileri benim gözümde enteresandı, iki ülkenin edebiyatını etkileştirecekler miydi? İki yazar bir arada, birbirlerinden hikaye çıkarmaya çalışan iş ortağı gibiydiler, hangisi bu ilişkiyi daha güzel yazacaktı bakalım? Sürekli kapı ardından izlenen ve izleyen iki kişi gibi! Goa plajını meşhur eden, Türkiye'den akın akın sosyetik turist çeken bir kaç kare fotoğraflarıyla tarihteki yerini almış bu ilişki. 

Orhan Pamuk, bu aralar yeni bir ilişkiye başlamış. Bu kez Ermeni asıllı bir Türk, Karolin Fişekçi ile. Karolin Fişekçi kendini hiç bir zaman Ermeni cemaatleriyle ilişkisi olmayan bir "Tatlı su Ermenisi" olarak tanımlamış. Her ikisinin de siyasi taraflarına girmek istemiyorum, ne olursa olsun, her seferinde yeni kitabını zor bekleyen bir Orhan Pamuk okuruyum ve hepimiz, herkesin her yanını takdir etmeyiz veya yanlış bulabiliriz, benim durumum da yaklaşık böyle. Bir tarafta bugüne kadar mükemmel eserler yaratmış ama hiç tanınmamış bir Türk Edebiyatı söz konusu, elbette işin içine kalem kağıt girince düşünceler de giriyor, sonunda da siyaset giriyor. Bugüne kadar tanınmayan yazarlarımız da belki siyasi nedenlerle tanınmadı, Orhan Pamuk'un tanınmasına neden olan asıl neden de siyaset olabilir elbette. Orhan Pamuk, Nobel'i alarak dünyanın her yerinden Türk edebiyatına ilgi çekmişse, ben onun siyasi söylemlerinin yanında bu özelliğinin de görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Hayatını sanata adamış insanlarda biraz çılgınlık, biraz sıradışılık muhakkak olacak, Orhan Pamuk'u da sınırlarda yaşayan bir yazar olarak  görüyorum. Harika kin tutuyoruz, biraz sakinleşip, muhteşem "Türkçe" eserler yazarak edebiyatımızı dünyaya tanıtabilen bu yazarı lehimizde değerlendiremiyoruz...


Karolin Fişekçi
Neyse, Karolin Fişekçi, Orhan Pamuk'un Kemal, kendisinin de Füsun olduğunu söylemiş. Bu iğrenç yanları hiç de az olmayan ilişkide kendini buluyor olmak oldukça ilgimi çekti tabii! Okumaya ve değişik tepkiler vermeye devam ettim :) Kitaplarından tanıdığım bir Orhan Pamuk var (İstanbul-Hatıralar ve Şehir, Babamın Bavulu (Nobel Konuşmasıdır), Öteki Renkler, Manzaradan Parçalar, Saf ve Düşünceli Romancı gibi kitaplarında Orhan Pamuk'u tanıyabiliriz, tabii bu beş kitaba rağmen hala kendine sakladığı yönleri olduğunu yazar...) ve şimdi yanına koymaya çalışırken irdelediğim sevgilisi... 


İlişkilerinin bir yasak aşk olarak başlamış olması, Kemal ve Füsun'un durumuna benziyormuş. Goa'da Kiran Desai ile çekilen fotoğraflar sırasında Orhan Pamuk-Karolin Fişekçi ilişkisi de başlamış. Karolin Fişekçi: " Mart ayıydı fotoğraflar çıktığında. Ama aştık. Fotoğraflara bakınca da sadece iki tane birbirine değmeyen figür gördüm. Benimle sahilde yürüdüğünde o fotoğraflar çok daha samimi olur. Bizim ilişkimizde tutku var." demiş.

Karolin Fişekçi aynı zamanda ressam. Orhan Pamuk'un da hayatında resimin ne kadar önemli yeri olduğunu bilenler vardır. Öyleki yola ressam olmak için çıkıp yazar olmuş. Yazar olduktan sonra ise resimden tamamen kopmuş, yazdığına göre son yıllarda yeniden resim tutkusu artmış. Karolin Fişekçi ile de bir resim sergisinde tanışmışlar.


Bu arada Orhan Pamuk'un yeni kitabının da bir bozacıyla ilgili olduğunu öğreniyoruz. Çünkü Karolin Fişekçi'nin resim sergisi de boza ve sahlepli resimlerden oluşuyormuş, bir resim sergisinde karşılaşıp ortak konularını konuşmuşlar. Ardından bir kaç kez görüşmüşler sonra ilişkileri başlamış. Geçen yazı beraber Büyükada'da geçirmişler...


Orhan Pamuk, Karolin Fişekçi'ye "Kar" diyormuş. Şair Ka'nın "Kar"lı Kars sokaklarında geçen Orhan Pamuk'un siyasi romanı "Kar" dan bir kaç sahne geliyor bu kez gözümün önüne... Bu mevsimde, bir fincan koyu kahveyle çok güzel gidecek bir roman daha size... Konuyu dağıtmamak için bu sahneleri hemen unutmaya karar veriyorum. Karolin Fişekçi "Adımın en güzel kısaltması. Şimdi ben de resimlerime imzamı böyle atıyorum." diyor.


Orhan Pamuk - Karolin Fişekçi
Karolin Fişekçi'nin beraber çekilen fotoğrafları için yorumları şöyle: "Bana ilk sorduğunuzda henüz fotoğrafları görmemiştim ve içeriğini bilemedim. Çünkü dışarıda öpüştüğümüz de olmuştu. Öyle bir poz sandım önce. O nedenle de "Fotoğraf neyi gösteriyorsa odur" dedim. Daha sonra medyanın ilgisi oldu. Açıkçası bu hayatımı olumsuz etkiledi. Kapanmak zorunda kaldım, daha az dışarıya çıkıyorum. Ailem de yaptığım işler yerine ilişkim ile anılmamdan rahatsız. Sanki bu ilişkiden sonra seksi pozlar vermişim gibi algılanmak üzücü. İlişkinin bu şekilde duyulmasından bir çıkarım olamaz, tam tersine bu tip durumlar kadınların hayatını kötü etkiler. O gün soğuk ve yağmurlu bir gündü. Alışveriş merkezinin içinde buluşalım dedik. Ben bir parfüm alacaktım ama onun hoşuna gideni seçmek istiyordum. O sırada çekilmiş. Hatta aramızda "Ben takip ediliyorum" falan diyerek gülüşüyorduk. Meğer gerçekmiş.". İfadeler, sanki bir Orhan Pmuk romanı karakterinin ağzından çıkmış gibi, acaba her şey gerçek mi, yoksa Orhan Pamuk'un yarattığı yeni bir hikaye mi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu parfüm olayı, abartılmış tutku cümleleri nedense bana biraz sahte geliyor...


İşte benim en sevdiğim magazin haberi tipi! Gerçekten hayatını merak ettiğim insanlarla ilgili haberler bulmak zor oluyor tabii, dolayısıyla saçma sapan magazin haberleriyle de vakit geçirdiğim oluyor :) Bu yazım da magazinle ilgili olsun, "Ben magazin izlemem, belgesel tercih ediyorum" diyenlere hitap etmesin. Hepimizin içgüdüsel bir magazinsever olduğunu düşünüyorum :) İş dünyasında bile, magazin olmadan olmuyor biliyor musunuz? CEO'ların özel hayatları ne kadar merak ediliyorsa, her söyleşide kendi hayatlarından bir şeyler katmazlarsa, ilgi çekici olamıyorlar. Siz belgeselseverler, günümüzün gerçeğinden uzak kalmayın, biraz daha eğlenceli olun ve magazini küçümsemeyin :)

Hiç yorum yok: